Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Sevda Bekliyorum

Resim
Yağmurlu şehirden sana sesleniyorum, uzaklarda olmak bahane değil; görebiliyorum… Bulutlar söyler türkümüzü her akşam. Saçlarım senin gözyaşlarınla ıslanır, ellerinle kurulanır; kalbim bir gök gürültüsü kadar kükrer sensizliğe… Sen ise uzakta sanma kendini, gündüz güneşle görüyorum; gece ay ve yıldızlarla izliyorum seni. Varlığının hayali tamam da, ya gerçek; ya gerçekten öylemi bu dünya… Bu sokaklarda ellerim üşüyerek dolaşıyorum. Bu tenha şehir, Bu ıssız deniz… Kaptanını kaybetmiş vapur limanda çırpınıyor… Gördün mü, Fener'de tavla oynayan ihtiyarı? Karşısında gölgesi sevğilim diye konuşuyor. Yıllar sonra bu şehre kış gelmiş, Bu çay çoook soğuk, ellerim üşüyor… Kalemimin mürekkebi donmuş… Her şey şiir olmuyor mesela, Çoğu zaman kalem yazmıyor. İnsanın içi acıyor, Üzülüyor, başkaları olunca hele; başka canlar dokununca yüreğe, mesela sen gibi… Bütün planlar değişiyor, kimine zulüm gibi gelirken dakikalar kimine yetmiyor bile… Bir gazeteci soruyor, nerede kaldı yaz günlerin diye…

Küçük Bir Not: O Nedir, Biliyor Musun?

Resim
Bizim için değerlidir. Baş köşeye yerleştiririz onu. Tekrar tekrar planlarız zihnimizde, onun için doğru yer neresi diye? Çok sevdiğimizden ona hiç dokunmayız bile. Yanında değilken hep kavuşma hayalini kurarız. Özlediğimiz için içtenlikten nefes alarak yaklaşırız ona. İlk başta dokunmayız heyecandan. İpek mendillerle alırız tozunu, eğer kirlendiğini düşünüyorsak. Öyle saygı duyarız ki, odamızın en yüksek yerinde tutarız. Kimsenin dokunmasına izin vermeyiz. O bizimdir. Muazzam işlenmiş örtülerin üzerine koyarız, sunarken birilerinin arzusuna. Ne eleştiririz ne de düşündüğümüzden farklı cümle kullandırırız onun için. Onu düşünürken dahi içten nefes alırız. Hayatın bütün sıkıntılarını, derdini, kederini onunla ilgi hayal kurarken unuturuz. Onun hayaliyle öyle dalarız ki başka âlemlere, bulunduğumuz çağdan bin yıllar sonrasına bile gideriz. Onun hicranından yakınırız ne kadar yanımızda olursa olsun. Mesela deriz ki ‘bu kalabalık toplum içerisinde yalnızım'. Bazen bir kafede çay içerke

İdeolojik Gerçeklik

Resim
“Olay maddi bir gerçekliği” anlatırken, olgu “ideolojik gerçeklik”tir. Ayrım yapılmadan insanların kafasını karıştırmak ancak “felsefe” bilimin bilinçli öğretisi ile olur. Olguların yerleşkesini iyi bilenler nerede konuşacaklarına bilirler ki, kazançlarına eklenen kar; en iyi stratejiden geçer. İnsanlığı kaosa götürecek olan olaylara zeminler ideolojik fikirler sonucu, toplum yanlış bilgi ile doldurularak yapılır. Ayrıntının basit ve gereksiz gibi gösterilen, toplumsal felsefe anlayışı, yanıltmaca ile düşünmekten uzak tutulur. Ne anlatırsa anlatılsın, düşünme yeteneği elinden alınmış bireyler bilgiyi doğrudan kabullenirler. Bunun sonucunda düşündüklerini değil, söylenenleri yaparlar. Toplumları pasif hale getirmek için kullanılan yöntemlerin başında değişmezlik vardır ve oluşmuş olan yapının bozulması, düzenlenmesi ve hatta iyileştirilmesi mümkünsüz hale gelir. İdeolojilerin başarılı oyunudur... Düşünmeyi toplumun elinden almak için, sosyolojik açıdan toplumun iyi anlaşılmasını, da

Veli Paşa Hanı 'ndan Görüntüler

Resim
Veli Paşa Hanı, Çorum Fotoğraf Kulübü ile Fotoğraf çekimleri... Teşekkürler ÇFK... 30 Ekim 2016 Posted via Blogaway

Yazabilme İhtimali...

Resim
Virgül ile ayırarak şiir ve edebiyatı, bir kaç kitap almayi yine ihmal etmeden çıktım yola... Nereye olursa dedim. Nasıl olsa odada sıkıldığım zaman dışarıda bir kaç kişi bile olsa girmek iyi gelecek. Bir iki tanıdık çıkar, merhabalaşırız; iki kelam ederiz, diye düşündüm. Aksine içimden kimse ile de konuşmak gelmeyen bir gün. Yazmak için kendimi parçalarsamda bu gün olacak gibi değil. Olmadı da zaten. Serbest yazı, hayır! Deneme, hayır!... Rüyalarımı da not etmedim ki zorda kalınca yararlanayım. Yazamamak değil zaten mevzu, yazdığını oturtamamak... Şehrin en büyük caddesine attım kendimi. Kalabalığı fûlû bir şekilde görerek yürümeye başladım. Hani tanıdık birileri, konuşma, muhabbet? Ben iptal kalabalık içinde kulaklarımda duymuyor. Onca insana rağmen yalnız başıma yürüyorum. Bütün deyimleri seferber ettim zihnime, iğne Arsan yere düşmez, kalabalık içinde yalnızlık falan... Ahmet Ümit'in imza gününe gitmiştim. "Nasıl yazıyorsunuz? " sorusu geldi, aklıma. 2007 den bu yan

Cevaben

Resim
Çekerken hakikat çiygiyi, Düşünü bölüyorsa gelen geceyi; Su iç, ekmek zeytin bile zayi, Geçerken biz bizden eski daha iyi... Neyin ahı inlemek, varken feryad; Gönlüne koyulanı al, almasan da olur ad. Her Şirin görünene var mıdır ferhad? Hesap hesaba eklenir paha iyi... Hamallık yüklenmiş, lütuf; mana. Omzun hafif, kalbinde sızı hep ona, Cevaben doğrudur haktan yana. Kıyam-ı gönülden sür ile Ah'a iyi... Geçenler gitti, zor; huy derler. Bırakmıyorsa sarıl uy derler, Baki olanı sev, Rabbini duy derler. Onunla mekan sonsuz saha iyi.. Hasan Akbal Posted via Blogaway

Bir Gün Daha Yaşarsın

Resim
Bir gün daha yaşarsın,   Hatırlamaz o zaman aşk seni;   Çaresizliğini   Tekerlekli sandalyelerden duyarsın,   Ahlara mahkûm kalbinle   Ağlarsın.   Bir gün daha yaşarsın   Göz çukuruna kuşlar da uğramaz,   Dökülen saçlarına kısık kısık   Bakar gözlerin   Soğuk bir el dokunur   Beyaz pamukla   Kuru, çatlamış dudaklarına   Tenlerin soğukluğunda ısınır yanakların.   Bir gün daha yaşarsın;   Duymadan,   Konuşmadan,   Hasreti özleyecekler   Ağlar ağlar...   İbretle bakarlar,   Senden ve kendilerinden   haber siz.   Ve bir gün daha yaşarsın   Yaşanmamış gibi... HASAN AKBAL

TAKİP ET