İdeolojik Gerçeklik

“Olay maddi bir gerçekliği” anlatırken, olgu “ideolojik gerçeklik”tir. Ayrım yapılmadan insanların kafasını karıştırmak ancak “felsefe” bilimin bilinçli öğretisi ile olur. Olguların yerleşkesini iyi bilenler nerede konuşacaklarına bilirler ki, kazançlarına eklenen kar; en iyi stratejiden geçer. İnsanlığı kaosa götürecek olan olaylara zeminler ideolojik fikirler sonucu, toplum yanlış bilgi ile doldurularak yapılır.

Ayrıntının basit ve gereksiz gibi gösterilen, toplumsal felsefe anlayışı, yanıltmaca ile düşünmekten uzak tutulur. Ne anlatırsa anlatılsın, düşünme yeteneği elinden alınmış bireyler bilgiyi doğrudan kabullenirler. Bunun sonucunda düşündüklerini değil, söylenenleri yaparlar. Toplumları pasif hale getirmek için kullanılan yöntemlerin başında değişmezlik vardır ve oluşmuş olan yapının bozulması, düzenlenmesi ve hatta iyileştirilmesi mümkünsüz hale gelir. İdeolojilerin başarılı oyunudur...

Düşünmeyi toplumun elinden almak için, sosyolojik açıdan toplumun iyi anlaşılmasını, daha iyi okuyan ve düşünen kişilerce yapılır ki, olgunun yaşanılır hale gelmesinde ideolojinin maddi yanı anlatılır ve "olay" ile "olgu" arasındaki karışıklık, ideolojinin yerleşmesini sağlar. Oysa "düşünme" misyonu yüklenen toplumların ürettikleri ilk olgu "fikir”dir. Bireyler zekâlarını "bilgi" ile temellendirirler. Bilgi okumakla olsa da "düşünme" eylemi ile gerçekleştirilmedikçe kurulan "ideolojik düzen" ne iyileştirilir ne de değiştirilir. Bu yüzdedir ki, okuma oranı yüksek olan toplumlarında dahi ideolojik olarak yapılmayan çalışmalar ses getirmez ve insanların düşünmeden hareket etmelerine izin verilmez çünkü kurulu düzen buna karşı çıkar. Sonuçta toplumdaki bireylerin istenildiği gibi yönlendirilmesi gerekir. Belli bir süreden sonra yani kurulan ideolojik düzen okumayı gerektirir ki, bu da bireylerin yaşamları "olay" ile sınırlanmıştır. "Olgu" gerçeğinin içerisinde "basit ayrıntı" ile kişileri meşgul edip, ideolojinin gereklilikleri ile "toplumsal hayat" yön verilir. "Olay"lar değişse de değişmeyen "olgu"dur. İşte ideolojik gerçek kavranmadığı zaman "düşünce kargaşası" ile zihin meşguliyeti başarılır. "Fikir" üretemeyen bireylerin toplumdaki hayat tarzı daha çok önem kazanır, düşüncenin değeri ve "bilgi sahibi" düşünceler önemini yitirir. Yerleşen ideolojik sistemde, hayat tarzı kolay ve "özgür" gibi görünse de misyonunu yitirmiş toplum bireyleri öyle hisseder ve yaşarlar. Olayın içinde olduklarından “okuma ve düşünmede” olmadığında "olgu"yu göremeyecek kadar körleşirler. İstenilen düzenin (karmaşada dâhil) olması için, "olay"ı dışarıdan izleyen "sistemin yöneticileri" sağladıkları kendi gerçekliğini sunarlar. "Olay"lar değişirken, ideolojik gerçeklik yani "olgu" değişmemektedir...

HASAN AKBAL

Yorumlar

TAKİP ET

Bu blogdaki popüler yayınlar

KALAN KALANA

BERRAK MAKINA'YI ZİYARET

BİR UÇURUM, SAHİL VE GÜVERTE...

Eski Sevda Şehri