Küçük Bir Not: O Nedir, Biliyor Musun?





Bizim için değerlidir. Baş köşeye yerleştiririz onu. Tekrar tekrar planlarız zihnimizde, onun için doğru yer neresi diye? Çok sevdiğimizden ona hiç dokunmayız bile. Yanında değilken hep kavuşma hayalini kurarız. Özlediğimiz için içtenlikten nefes alarak yaklaşırız ona. İlk başta dokunmayız heyecandan. İpek mendillerle alırız tozunu, eğer kirlendiğini düşünüyorsak. Öyle saygı duyarız ki, odamızın en yüksek yerinde tutarız. Kimsenin dokunmasına izin vermeyiz. O bizimdir.


Muazzam işlenmiş örtülerin üzerine koyarız, sunarken birilerinin arzusuna. Ne eleştiririz ne de düşündüğümüzden farklı cümle kullandırırız onun için.


Onu düşünürken dahi içten nefes alırız. Hayatın bütün sıkıntılarını, derdini, kederini onunla ilgi hayal kurarken unuturuz. Onun hayaliyle öyle dalarız ki başka âlemlere, bulunduğumuz çağdan bin yıllar sonrasına bile gideriz.


Onun hicranından yakınırız ne kadar yanımızda olursa olsun. Mesela deriz ki ‘bu kalabalık toplum içerisinde yalnızım'. Bazen bir kafede çay içerken masada birçok dostumuz olsa bile, o gelince aklımıza bir anda durur kalırız öylece. Fark edenlerden biri ‘ne oldu? ' der ve peşinden bilmezcesine, biz bir şey söylemeden hemen ekler; ‘boş ver' diye. Kolay değildir bizim için fakat o bilmez…


‘Bir yağmur yağsa da ıslana ıslana dolaşsam' deriz. Onun hayaliyle yürürken yağmur damlaları altında bırakın yağmur damlalarının sesini duymayı gök gürültüsünü bile duymayız. Şimşek ışıkları ara ara aydınlatırken etrafı ve de güneşli hava olsak bile karanlıkta hissederiz kendimizi. Onunla aydınlanacağımızı düşünürüz her zaman.


Onun adını fısıldasak bir yakınımızın kulağına güler, inanmaz; ‘hayal' der. Çünkü gerçektir bizim dediğimiz. Anlatamamışımızdır ne kadar geçekle yaşadığımızı. Dünyanın yalan lafzalarına o kadar inandığı için bir o kadar da içinde kalmadığından gerçek, söylediğimiz kişiye yalandır. Ne yaparsak yapalım inandıramayız kimseyi o gerçeğe. Öyle çabuk fısıldanmaz onların dedikodu lafları kadar. Çoğu zamanda durduk yerde alay konusu oluverir. O dostun dosta acı söylediği kadar gerçektir. Gerçek olduğu içinde kabul etmezler kolay kolay. Belki de hiç…


Onlara anlatamadığımız için üzülür, yok yere…


Ağlarken bile gülümseme şeklinde dişlerimiz görülse dahi onun varlığından kaynaklanır.


Aslında o nedir, biliyor musunuz?


O, çağlayanların sesidir. Çeşmelerin şırıltısıdır. Gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığıdır. Baharın çiçeği, gülüdür. Nisan yağmurudur. Yazın sıcağıdır. Kışınsa karıdır toprağın üstünde yatan.


O nedir, biliyor musunuz?


Dünyada deniz ile topraktır. Uzayda boşluk ve boşlukta cisimdir.


Bir çocuğun ağlamasıdır. Bir gencin hayalîdir. Bir olgun insanın hayat mücadelesidir. Bir ihtiyarın ise ölüm korkusudur.


Siyasetçinin sloganıdır. Hâkimin kararıdır. Sanatçının eseridir. Öğretmenin öğrencisi, öğrencin sınavı; ödevidir. Doktorun hastasıdır. Memurun maaşı, işçinin günlüğüdür. Çiftçinin tarlası, çobanın ıslığıdır.


O nedir biliyor musun?


Sana söylesem inanmazsın, senle aramdaki en büyük dostluktur. Beni kıskandığın zamanlarda en büyük kindir aramızda.


O, sofraya tabaklarla koyamadığımız sevgidir. Ayrılıkların vedalaşmasıdır. Sılanın hasreti, gurbetten dönüşlerin özlemidir.


O nedir, bilen var mı?


O gerçeğin ta kendisidir. Yalanlardan sıyrılmış; saf, sade ve şeffaftır gerçek olduğu kadar. O gerçekliği ile inanılmayandır.


O öyle bir şey ki aslında!


Yazmadığım en güzel şiirdir. Söylemediğim en güzel sözdür. Özleyip de kavuşamadığım en büyük hasrettir. Yaşamadığım en büyük aşktır.


O aslında sadece bir SELAM'dır. Sadece yalvarışlarda kabul olan DUA'dır. O sadece VEFA'dır. Bunun yazılmasına vesile olansa VEFALI HASAN AKBAL'dır.


Yorumlar

TAKİP ET

Bu blogdaki popüler yayınlar

KALAN KALANA

BERRAK MAKINA'YI ZİYARET

BİR UÇURUM, SAHİL VE GÜVERTE...

Eski Sevda Şehri