GEÇ KALDIĞIN YERİ BİLİYOR MUSUN?

“Yıllar önce yaşanmış olaydan geriye kalan ne kadar hatrı sayılır gönüller birleşir?
Sevmek kadar güzel olan bir şey, ne kadar güzel yaşanabilinir ki?

Destanlaşmış aşkların kaç tanesi mutlulukla bitmiştir?”
***
“BİRÇOK YAZAR VARDIR Kİ; YAZILARI KENDİ HAYATIYLA İLGİLİ OLAMASA DA KENDİ HAYATLARINDAN BİR PARÇA YAZMADAN EDEMEZLER. BENİM DEMEK İSTEDİĞİM; BU YAZI BENİMLE İLGİLİ DEĞİLDİR.”
***
Tutar kolumdan yıldızların uzak hayali
Çeker yukarı gök yüzüne alır götürür beni
Gecedir benim dünyam, sensizliği kaybedip bulduğum
Gözyaşlarınla yalandan ağladın kaçtın sen.
Yıllar sonra geç kalarak geldin.
Sen gelene kadar ben gitmiştim. Destanlaşmasa da hatırı sayılır olsaydı göz yaşlarımın. Sadece özür dilemek için değil. ‘Sever misin’ diyebilmek için geldim.
****

 -HİKAYE-
















Kapıyı hızlıca açtı. İçerdeki ağlayan Tuncay Bebek olayın farkında değildi. Annesiyle babasının tartışmasından etkilenmemesi için hemşire, Tuncay’ı kucağına alarak odadan dışarı çıktı. Aslında bu tür olaylara alışkındı fakat hemşire Tuncay’a farlı bir şekilde ısınmıştı.
Koridorda;
-Sussss, ağlama ağlama diyerek kucağındaki bebeği ninni söyler gibi sallıyordu.
İçerde olanları tahmin etti, bir an. Yanılmamışta değildi:
-Ne zaman anne olacaksın, çocuk sahibi değil anne ol! anne ol! senden nerdeyse şüphe edeceğim bu bizim oğlumuz değil mi?
-Harun, bir rahatsızlığı olmalı arada böyle ağlıyor. Ne yapayım?
Bu sözleri söylerken Hatice’nin gözlerindeki yaş yanaklarını çoktan ıslatmıştı bile, devam etti:
- Doktorlarda bir şey söylemiyor, sağ olsunlar çok iyi ilgileniyorlar. Sende beni burada bırakıp gidiyorsun birde böyle şeyler söylüyorsun.
-Her ziyarete geldiğimde neden ağladığını öğrenmek istiyorum. Bak şimdi nerde?
-Hemşire götürmüştür kendi odasına,
-Neden?
-Bebeğin gürültüden etkilenmemesi için,
-Ne demek bu, kim gürültü yaptı.
-Harun iki aydır biz buradayız inan herkes bizim gibi yani anne babalar hep tartışıyor. Bari sen yapma.
-Tamam, Hatice ben sakinim. Git getir oğlumu!
Hatice dışarı çıktı. Harun oflayarak yatağın üzerine duvara yaslanarak oturdu. Bu gün her günkünden farklı bir his vardı içinde elini yatağa koydu.
Hatice’nin sesi:
-Didem hemşireee…
Ses sanki terk edilmiş viranede yankılanır gibiydi. Didem Hemşire odadan göründü.
-Buyurun Hatice Hanım.
-Oğlum nerde?
-Burada biraz sakin, gitti mi? Diyerek kekeledi. Hatice, Didem Hemşirenin heyecanını fark etmemişti.
Günledir içini burkan hadiselerle içten içe adeta boğuşuyordu. Dert ortağı arıyor gibiydi. Tuncay Bebek hastaneye yatırılalı vardı bir şeyler de bu günkü kadar değildi. O kadar zaman olmasına rağmen Harun’la iki defa karşılaşmıştı. Heyecanını belli etmemişti. Ve halada aynı davranıyordu. Aslında kendisinden eminde değildi. Ara ara saçmalama diyor. Bakışlarını soldurarak. Hiçbir işi yokmuş gibi Harun’u izlemek için bir bahaneyle bulundukları odaya kadar gitmişti.
-‘Hoş geldiniz’ dedi. Birkaç laf gevelemesinden sonra asıl maksadı olan Harun’u izlemeye başladı. Kumral saçları hiç değişmemiş aynı inceliği ile lise yıllarındaki Harun duruyordu. Artık kendinden emindi. Bu oydu. Harun ise geçmiş yılları çoktan unutmuştu. Oğlunu kucağında bir o yana bir bu yana sallıyor. Tuncay’ı güldürerek oynuyordu. Didem Hemşire daha fazla dayanamadı.
-Harun Bey sizinle ziyaret sonrası hemşire odasında görüşebilir miyiz?
-Neden ki, burada eşim ve oğlumdan başka kimse yok?
Didem’in ısrarlı bakması Harun’u ikna etmişti bile.
-Tamam, dedi Harun. Didem kapıdan çıkarken Hitice ile göz göze geldiler. Odadan sessizce ayrıldı Didem. Hatice;
- Neden acaba seni niye çağırıyor ki, benden bir şey mi saklıyor.
-Bilmiyorum, gidince öğrenirim.
Tuncay yatakta yatarken, ellerini çırpıyor; tatlı tatlı gülümsüyordu. Harun Hatice’ye yaklaşarak yanağına bir buse kondurdu.
-Üzülme canım, yoktur bir şey. Zaten yarın taburcu olacak değil mi? Bu gün işe gideyim. Yarın oğlumuzu alır evimize gideriz. Bir hafta izin alacağım. Öyle özledik ki yolunuzu bekliyorlar. Geç kalıyorum hadi hoşçakalın.
Hatice duygulu bir eda ile
-Güle güle. Yarın da geç kalma.
Harun kapıdan çıkınca koridorun ilerisinde hemşire odasına gitti. Didem öğle arası mesaiye kalmıştı. Oda da yalınız, heyecanlı bir şekilde Harun’u bekliyordu. Kapı tıklayınca heyecanı bir kat daha artmış yüzleri kızarmıştı. Didem’in davranışları Harun’a anormal gelmişti. Didem,
-Buyur diyebildi. Oturması için yer gösterdi. Didem hemen konuya girmedi. Hal hatır sordu. Öncelikle konunun Tuncay’la ilgisi olmadığını ve Tuncay’ın sağlığının fevkalade olduğunu söyledi.
Biraz daha rahat olmak için Harun’un dizlerine kadar yaklaştı.
-Şeyyyy, beni tanıdın mı?
-Hayır.
-Ben, Didem ERGÜN. Sadece seninle biraz konuşmak istedim. Aslında sana söyleyecek çok şeyim var. Şu ana kadar seni hiç dinlemedim. Şimdi ise beni dinleyeceğini umarak seninle konuşmak istiyorum. Ben çok hata yapmışım. Biliyorum geç kaldım.
Didem’in heyecanı daha da artmıştı. Bunları söylerken şaşkın bakan Harun birden ayağa kalkarak.
-Geç kalma demiştim. Dersini dinlemeliydin. Ben seni kafamda çoktan bitirdim. Şimdi ise gevelediğin şeyi söyleme. Benden özür bile dileme. Çok şeye geç kaldın. Mutluluğumu bozmaya kalkışma. Sana yıllar önce söylediğim fakat vicdanımın kaldırmadığı işi bana yaptırma dinlemek istemiyorum. Kendini inandırdığın sahte sevgilin kimse peşinden koşuyordun. Ben sevmeyi istedim. Ve öyle sevdim ki beni seven binlerce insanı senin için terk ettim. Sana inanmıştım. Hala öyle inanıyorum.

Vazgeçmem için bana bir şey dersen. İnandırmak için uğraşman bir aileyi yıkman denektir. Eğer seviyor isen bunu yapma vicdanın var ise kahrolursun. Senin yoluna harcadığım ömrümü geri getiremiyorum. Seni beklerken bittim. Bir şey söylersen sen bitersin. Benim sana harcayacak hayatım kalmadı. Artık evliyim. Bir çocuğum var. Sakın bir şey demeye kalkma geç kaldın. Hatice’ye de bir şey söyleme senin yüzünden onu ne kadar beklettiğimi biliyor.

Bilmediği tek şey senin adın. Bana sinirlisin diyordun. Evet öyleyim. Her halimle beni seven ve kabul eden birisi işte… Sen kendini kıymete kıstıkça ben hayallerimdeki seviliyi buldum. Evlendim. Ben bu kadar gerçek sevdim. Geç kaldın ki sebebin başkalarına günah olmasın. Bir daha karşıma çıkma!
Harun, suskun duran Didem’in yüzüne kapıyı çarparak hastaneden ayrıldı.
Didem hemşire gece hastanede nöbetçi kaldı. Ertesi gün de izinli olduğu için işe gelmedi.
Harun, bir hafta izin alarak hastaneye geldi. Oğlunun taburcu işlemlerini halletti. Uzun süredir birlikte olamadığı ailesi ile anne babasının yanına döndüler.

Hikaye:  Hasan AKBAL 

Fotoğraf:Emre BALİN

Yorumlar

TAKİP ET

Bu blogdaki popüler yayınlar

KALAN KALANA

BERRAK MAKINA'YI ZİYARET

BİR UÇURUM, SAHİL VE GÜVERTE...

Eski Sevda Şehri